Keşif Sadece Bir Adım Uzakta

ANTALYA

PLAKASI                    : 07


İLÇELERİ                    : Akseki, Aksu, Alanya, Demre, Döşemealtı, Elmalı, Finike, Gazipaşa, Gündoğmuş, İbradı, Kaş, Kemer, Kepez, Konyaaltı, Korkuteli, Kumluca, Manavgat, Muratpaşa, Serik


HAVAALANI             : Antalya Havalimanı

 

BÖLGE                        : Akdeniz

 

GENEL BİLGİLER   : Antalya, Antalya ilinin merkezi olan şehirdir. Türkiye'de "turizmin başkenti" olarak görülür. Özellikle yaz aylarında turist sayısı artar. Antalya şehri, 1980 yılından sonra uygun iklim koşulları ve turizm etkinlikleri nedeniyle hızla gelişmiş ve buna paralel olarak il de günümüzde Türkiye'nin en kalabalık beşinci ili olmuştur. Antalya'da ekonomik hayat büyük oranda ticaret, tarım ve turizme dayalıdır.

 

Antalya ilinin kapsadığı bölge tarih öncesinden günümüze dek pek çok medeniyeti barındırmıştır ve Türkiye'de en çok antik kent bulunan ildir. Sırasıyla Likyalılar, Lidyalılar, Pamfilyalılar, Bergamalılar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklu Hanedanı, Osmanlılar ve son olarak da Türkiye Cumhuriyeti hakimiyetinde bulunan Antalya bu medeniyetlerin hiçbirine başkentlik yapmamıştır.

 

Antalya 2015 yılı G20 Zirvesi'nin ve Expo 2016'nın ev sahipliğini yapmıştır.

 

KOMŞU İLLER        : Antalya ili, Türkiye’nin güneyinde, merkezi Akdeniz kıyısında olan bir turizm merkezidir. Kuzeyinde; Burdur, Isparta, Konya, doğusunda; Karaman, Mersin, batısında; Muğla illeri vardır. Güneyi, Akdeniz ile çevrelenmiştir. Türk Riviera’sı Antalya kıyılarının uzunluğu 630 km’yi bulur.

 

TARİHİ VE COĞRAFYASI

 

"Attalos Yurdu" anlamına gelen Antalya, II. Attalos tarafından kurulmuştur. Bergama Krallığı’nın sona ermesiyle (M.Ö. 133) bir süre bağımsız kalan kent, daha sonra korsanların eline geçmiştir. M.Ö. 77’de Komutan Servilius Isauricus tarafından Roma topraklarına katılmıştır. M.Ö. 67’de Pompeius’un donanmasına üs olmuştur. M.S. 130’da Hadrianus’un Attaleia’yı ziyaret etmesi şehrin gelişmesini sağlamıştır. Bizans egemenliği sırasında piskoposluk merkezi olan ismi görülen Attaleia, Türklerin eline geçtikten sonra büyük bir gelişme göstermiştir. Modern şehir, antik yerleşmenin üzerine kurulduğundan, Antalya’da antik çağ kalıntılarına çok az rastlanmaktadır. Görülebilen kalıntıların ilki, eski liman olarak nitelenen liman mendireğinin bir kısmı ve limanı çevreleyen surdur. Surların park dışındaki kısmında restorasyonu yapılan Hadrian Kapısı Antalya’nın en güzel antik eserlerinden biridir.


Antalya şehri ve çevresine antik çağda, “çok verimli” anlamına gelen Pamphylia, Batı kesimine ise Lykia denirdi. Milattan önce VIII. yüzyıldan itibaren buraya Ege denizinin Batı kıyılarından göçenler; Aspendos ve Side gibi şehirleri kurmuşlardır. II. yüzyıl ortalarında hüküm süren Bergama Kralı II. Attalos, Side’yi kuşatmıştı. Antalya’nın yaklaşık 75 km. doğusundaki Side’yi alamayan kral, şimdiki il merkezinin olduğu yere gelerek bir şehir kurdu. Buraya onun adı verilerek Attaleia dendi. Zaman içinde Atalia, Adalya diyenler oldu. Antalya, onun adından gelmektedir. 


Yapılan arkeolojik kazılarda Antalya ve bölgesinde, günümüzden 40 bin yıl önce insanların yaşadığı ispat edilmiştir. Milattan önce 2000 yılından bu yana bölge, sırasıyla;  Hitit, Pamphylia, Lykia, Kilikya gibi kent devletlerinin ve Pers, Büyük İskender ile onun devamı sayılan Antigonos, Ptolemais, Selevkos, Bergama Krallığı’nın idaresine girmiştir. Daha sonra Roma Devleti, hüküm sürmüştür. Antalya’nın antik çağdaki adı Pamphylia idi ve burada kurulan şehirler bilhassa II. ve III. yüzyılda altın çağını yaşadı. V. yüzyıla doğru da eski ihtişamını kaybetti.


Yöre Doğu Roma ya da Türkiye’de tanınan adıyla Bizanslıların hâkimiyeti altındayken, 1207’de Selçuklular tarafından Türk topraklarına katıldı. Anadolu Beylikleri devrinde ise Teke Aşiretinin bir kolu olan Hamitoğulları’nın egemenliğine girdi. Teke Türkmenleri, Türklerin eski yurdu bugünkü Türkmenistan’da da nüfus olarak en büyük boylardan biridir. XI. yüzyılda bir kısmı buraya gelmiştir. Bugün Antalya’nın kuzeyi ile Isparta ve Burdur’un bir kısmı olan Göller Bölgesinin, bir adı da Teke yöresidir. Osmanlılar zamanında Anadolu eyaletine bağlı Teke sancağının merkezi, şimdiki Antalya il merkeziydi. O yıllarda buraya Teke sancağı denirdi. İlin şimdiki adı ise aslında antik çağdaki adının biraz değişmiş şeklidir ve Cumhuriyet döneminde verilmiştir.


XVII. yüzyılın ikinci yarısında Antalya’ya gelen ünlü Osmanlı seyyahı Evliya Çelebi, kale içinde dört mahalle ve üç bin ev, kale dışında 24 mahallesi olduğunu belirtir.  Şehrin çarşısı ise kale dışındaymış.  Evliya Çelebi’ye göre limanı, 200 parçalık gemi alacak büyüklüktedir. İdarî bakımdan Konya’ya bağlı Teke Sancağı’nın merkezi olan Antalya, Osmanlı imparatorluğunun son yıllarında bağımsız sancak haline getirildi.

 

FESTİVALLER

 

Turizmin başkenti, doğal ve tarihi güzellikler cenneti, kültür ve sanat şehri Antalya, kent merkezi ve ilçeleriyle birlikte her yıl, ulusal ve uluslararası çapta birçok festivale ev sahipliği yapıyor. Antalyalıları sanata ve sanatçıya doyuran bu festivaller hem kentimizi hem ülkemizi, dünyaya başarı ve gururla tanıtıyor.

 

Aktif bir kültürel ve sanatsal yaşantıya sahip olan Antalya, enerjisini ve dinamizmini; köklü tarihsel geçmişini günümüzün modern dünyasıyla ahenkle harmanlamasından alıyor. Birçok medeniyetin izlerinin görülebildiği, çağlar boyunca sanat, mimari ve mitolojinin merkezlerinden olan, sahip olduğu zenginliklerle sanatçılara ilham veren şehir, günümüzde de sinemadan tiyatroya, cazdan operaya, spordan yerel tatlara kadar geniş bir yelpazede düzenlenen festivalleriyle ünlü.   

 

Yılın her dönemine yayılan, antik kentlerin büyüleyici atmosferini hissedeceğiniz, Akdeniz’in masmavi kıyılarının ya da yemyeşil yaylalarının tadını çıkaracağınız, Antalya’nın renkli sokaklarında ya da son derece konforlu ve şık kültür/sanat merkezlerinde keyifli anlar geçireceğiniz etkinlikler, yerli halkın birlik ve beraberlik duygusunu kuvvetlendirirken kent hayatına da canlılık ve renk katarak, Antalya’da yaşamanın ayrıcalıklarını gözler önüne seriyor. Bölge halkının yanı sıra tatil amaçlı kenti ziyaret eden yerli ve yabancı turistlerin de yoğun ilgi gösterdiği festivaller, kentin uluslararası platformlarda tanıtımına ve marka kimliğine de büyük katkı sağlıyor.

 

Uluslararası Aspendos Opera ve Bale Festivali,

Uluslararası Antalya Piyano Festivali,

Antalya Altın Portakal Film Festivali,

Uluslararası Antalya Gitar Festivali,

Kaleiçi Old Town Festivali,

Side Dünya Müzikleri Kültür ve Sanat Festivali,

Uluslararası Manavgat Motosiklet Festivali,

Uluslararası Alanya Caz Günleri,

Phaselis Festivali,

Alanya Ultra Trail,

Tahtalı Run to Sky,

Runatolia Maratonu,

Tour of Antalya gibi daha çok sayıda etkinliğin gerçekleştirildiği kent, kitle turizminde olduğu kadar kültür, sanat ve spor alanında da iddiasını ortaya koyuyor.

 

GEZİ REHBERİ

 

 

1.    Side Antik Kenti

 

Side Antik Kenti, Antalya’nın 80 km. doğusunda, Manavgat’ın 7 km. güneybatısında bulunan 350- 400 metre genişliğindeki bir yarımada üzerinde kurulmuştur. Antik Dönem’de, Pamfilya’nın en önemli liman kenti olan Side’nin, M.Ö. 7. yüzyılda, bir yerleşim yeri olduğu bilinmektedir. Tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapan, Yunanlılar, Lidyalılar, Persler, Romalılar, Selçuklular ve Osmanlılar Dönemi’ni yaşayan kent, yüzyıllar boyunca ticaret ve liman kenti olarak stratejik bir önem taşımıştır. 

 

Günümüze kadar ulaşan kanıtlar arasında, şehir kapısı, sütunlu caddeler, surlar, ticaret agorası, devlet agorası, anıtsal çeşme, su yolu, evler, tiyatro, Vespasian Çeşmesi ve anıtsal kapı, zafer takı, Dionysos Tapınağı, piskoposluk sarayı ve bazilikası, güney bazilikası, Apollon Tapınağı, Athena Tapınağı, büyük hamam, liman hamamı, vaftizhane, Philippus Attius Suru ve Side Müzesi olarak kullanılan agora hamamı yer alır.

 

Kentin merkezindeki, Roma Mimarisi geleneğinde inşa edilen tiyatronun, oturma sıralarının basamakların ortasındaki yola kadar olan kısmı, bir yamaca yaslanmıştır. Oturma sıralarının üst kısmı ise tonozlar üzerinde eğimli olarak şekillendirilen bir düzleme oturtulmuştur. Side Antik Tiyatrosu, bu özelliği ile Anadolu'nun tek yapı örneğidir. 

 

İhtişamıyla ziyaretçilerini etkisi altına alan Side Antik Kenti’nin binlerce yıllık güzelliklerinin arasında tarihe yapacağınız yolculuk, Antalya gezinizin en unutulmaz deneyimlerinden biri olacaktır.

 

 

 

2.    Düden Şelalesi

 

Kepez İlçe sınırları içerisinde, Varsak Mahallesi’nde bulunmaktadır. Düden Şelalesi çeşitli kaynaklarda, İskender Şelalesi ve Yukarı Düden Şelalesi olarak da geçmektedir. Aynı zamanda halk arasında Düdenbaşı Şelalesi diyenler de vardır. Eski Antalya-Burdur yolunun 28'inci kilometresinde Kırkgözler’in 30'ncu kilometresinde Pınarbaşı adında iki büyük karstik kaynak çıkmaktadır. Suyu bol bu iki nehir kısa bir akıştan sonra birleşerek Bıyıklı Düdeni içinde kaybolur. Bıyıklı Düdeni’nde kaybolan su 14 kilometre kadar yerin altında gittikten sonra Varsak Çöküntüsü'nün bir ucundan çıkar, çok kısa bir akıştan sonra çöküntünün öbür ucundan tekrar batar. Varsak’ta kaybolan su iki kilometre kadar yeraltı akışından sonra Düdenbaşı’nda yeryüzüne çıkar.

 

 

3.         Olympos

 

Antalya’nın güney sahillerinde Phaselis’ten sonra ikinci önemli liman kenti Olympos’tur. Şehir adını 16 kilometre kuzeyindeki Toroslar'ın batı uzantılarından biri olan 2 bin 375 metre yüksekliğe sahip Tahtalı Dağı’ndan alır. Beydağları-Olympos Milli Parkı sınırları içindedır. Kesin kuruluş tarihi bilinmemekle birlikte İÖ 167–168 yılarında basılan Likya Birlik sikkelerinde adı geçen Olympos, Likya Birliği’nde üç oy hakkına sahip altı şehirden biridir.

 

Kentin günümüze ulaşmış kalıntılarının çoğu orman içinde ağaç ve çalılarla örtülü olup Helenistik, Roma, Bizans dönemlerine aittir.

 

Olympos’un doğusunda, sahilden 300 metre ileride Carettaların yumurta bıraktığı muhteşem kumsalı ve pek çok bitkinin yaşadığı sahil kumulları ile ünlü Çıralı yerleşimi yer alır. Kentin birkaç kilometre güneybatısındaki Çakaltepe olarak anılan yükseltinin güney yamacından devamlı olarak alev çıkar. Özellikle geceleri çok etkileyici olan bu doğa olayı metan gazının asırlardır aynı noktadan yeryüzüne ulaşmasından başka bir şey değildir. Bu doğa olayı Likya’da yaşayan ve soluğundan ateş püskürdüğüne inanılan Khimaira Canavarı ile özdeşleşmiş ve bu sayede Olympos, Bellerophontes Efsanesi'ne ev sahipliği yapmıştır. Zamanla demirci Tanrı Hephaistos’un kült merkezi, Roma ve Bizans dönemlerinde de dini merkez olarak kullanılan alanda yer yer orijinal blokları görülebilen kutsal yol ile alevlerin etrafındaki bir takım yapıların temellerini görmek mümkündür. İç duvarları yer yer freskolarla süslü Bizans Kilisesi ise alandaki en anıtsal kalıntıdır.

 

 

4.         Patara Antik Kenti

 

Patara Antik Kenti Fethiye-Kalkan arasında Xanthos Vadisi'nin güneybatı ucunda bugünkü Gelemiş Köyü'nde yer almaktadır ve Likya'nın en önemli ve en eski şehirlerinden biridir.

 

1988 yılından beri kazıları sürdürülen Patara Antik Kenti, arkeolojik ve tarihsel değerlerinin yanında Akdeniz kaplumbağaları Caretta-Carettaların milyonlarca yıldır yumurtalarını bırakıp yavruladıkları ender sahillerden biri olması ile de ayrı bir öneme sahiptir.

 

 

 

5.         Aspendos

 

Aspendos Antik Kenti, sadece Anadolu’nun değil tüm Akdeniz dünyasının en iyi korunagelmiş Roma Dönemi tiyatrosuna sahip olmasıyla ünlüdür. Şehir, bölgenin en büyük nehirlerinden Köprüçay (Antik Eurymedon) yakınlarındaki bir tepenin düzlüğünde kurulmuştur. Akdeniz ile ulaşımını ve gelişmesini, yakınındaki nehre ve dolayısıyla çevresindeki bereketli topraklara borçlu olan Aspendos’ta bugün çoğunlukla tiyatro ve su kemerleri ziyaret edilmektedir. Şehre ait diğer yapıların kalıntıları ise tiyatronun yaslandığı tepenin düzlüğünde yer alır. 

 

Tarihçiler şehrin yakınlarında akan nehrin kenarında MÖ 467 yılında Yunanlılarla Persler arasında geçen ve Eurymedon Savaşı adıyla anılan savaşta Yunan tarafının kazandığından bahseder. Aspendos, Büyük İskender’e hileli yollarla direnme göstermeye çalışsa da sonuçta teslim olup, şehirde yetiştirilen ünlü atlar ve altın karşılığındaki vergi borcunu kabul etmişlerdir. İskender’in ölümünden sonra Ptolemaios egemenliğine giren şehrin en parlak dönemi şüphesiz, ünlü tiyatro ve su yollarının inşa edildiği Roma İmparatorluk dönemidir.

 

 

 

6.         Phaselis Antik Kenti

 

Phaselis Antik Kenti'nin Akdeniz’e uzanan küçük bir yarımada üzerinde İÖ 7'nci yüzyılda Rodoslu kolonistlerce kurulduğu söylenir. Kuruluş efsanesinde kolonistlerin yöre halkına mısır veya kurutulmuş balık önerilerine balık isteği ile cevap verildiği anlatılır. Coğrafi konumu önemli bir liman kenti olduğunu gösterir. Biri yarımadanın kuzeyinde diğeri kuzeydoğuda üçüncüsü ise güneybatı kıyısında yer alan üç limana sahiptir. Limanları, agoraları ve şehir sikkeleri üzerindeki gemi betimlemeleri Phaselis’in ticari liman hüviyetini vurgular.

 

Biri tiyatro karşısında, diğer ikisi güney limana giden ana caddenin sağında olmak üzere üç agora bulunmaktadır. Tiyatronun karşısındaki agoranın içinde bugün Bizans dönemine ait küçük bir bazilikanın kalıntıları yer alır. Şehrin diğer iki önemli kalıntısı ise şehir meydanındaki biri küçük diğeri büyük iki hamam kalıntısıdır. Özellikle küçük hamam kalıntıları Roma Hamamı'nın ısıtma sistemi hakkında bilgiler verir. Tarihçiler şehrin baş tanrıçasının savaşın ve bilgeliğin tanrıçası Athena olduğunu yazarlar. Henüz bulunmamış Athena Tapınağı ve diğer önemli yapıların bugün ormanla kaplı akropol tepesinde yer aldığı düşünülmektedir.

 

 

 

7.         Manavgat Şelalesi

 

Batı Torosların doğu yamaçlarından doğarak Sorgun bölgesindeki boğazdan Akdeniz’e karışan ve büyük yeraltı sularından beslenen 93 km uzunluğundaki Manavgat Nehri, yaklaşık 5 metre yüksekliğindeki falezlerden dökülen Manavgat Şelalesini oluşturur. Birçok balık ve kuş türüne (alabalık, sazan, kefal, levrek, karabalık, sutavuğu, ördek, kaz, yalıçapkını, değişik türlerde balıkçıllar, martılar vb.) ev sahipliği yapan Manavgat Nehri, söğüt, çınar, kavak, dut, karacaağaç gibi birçok ağaç türü ve zengin bir bitki çeşitliliğine de sahiptir. Ayrıca, tüm bu doğal güzelliklerin içinde macera yaşamaya imkan veren nehrin, belirli etaplarında rafting ve kano gibi çeşitli doğa sporları yapılabilmektedir.  

 

Manavgat Belediyesince doğal yapıya uygun çevre düzenlemesi yapılarak turizme yeniden kazandırılan Manavgat Şelalesi’nde, tüm ziyaretçilerin keyifle gezebileceği ve hizmet alabileceği rekreatif alanlar (restoran, büfe, satış üniteleri, dinlenme yerleri, tuvaletler ve seyir terasları vb.)  oluşturulmuştur. Muhteşem bir doğa manzarasına sahip olan şelale, şehrin gürültüsünden ve kalabalığından kaçmak isteyenler için oldukça iyi bir seçenektir.

 

 

 

8.         Kurşunlu Şelalesi

 

Antalya-Mersin karayolunun 15'nci kilometresinden sola dönülerek 7 kilometre daha gidince zengin florası olan, 33 hektar alana sahip, 18 metre yükseklikten dökülen, Kurşunlu Şelalesi'ne ulaşılır. Yedi adet küçük göletin küçük şelaleciklerle birbirine bağlandığı 2 kilometrelik bir kanyon içindeki şelale 1986 yılında ziyarete açılmıştır.

 

Çevresindeki zengin flora ve fauna, burayı doğa yürüyüşü, bitki ve hayvanları gözlemleme gibi eko turizm faaliyetleri açısından öncelikli konumlardan biri haline getirmiştir. Tabiat parkı içinde yürüyüş yaparken tavşan, sincap, ağaçkakan, kaplumbağa ve diğer küçük hayvanlarla karşılaşmak mümkündür. Temiz havası ve büyüleyici manzarasıyla tabiat parkı, birçok ziyaretçiyi günübirlik dinlenme ve piknik için cezbeder. Ziyaretçiler için seyir terasları, oyun alanları, araç parkı ve diğer imkanlar da mevcuttur.

 

 

 

9.         Damlataş Mağarası

 

Damlataş Mağarası 1948 yılında, liman inşaatında kullanılacak taş için ocak açılması sırasında bulunmuştur. Mağara tarihi yarımadanın batı kıyısındadır. Mağaranın giriş kısmında 50 metrelik bir geçit vardır. Yüksekliği 15 metreyi bulan geçitten sonra silindirik bir boşluğa gelinir. Buradan, mağaranın tabanına inilir. Yan kristalize kalker içinde bulunan mağaranın sarkıt ve dikitleri 15 bin yılda oluşmuştur. Mağaraya, sarkıtlardan damlamaya devam eden su damlaları nedeniyle Damlataş adı verilmiştir.

 

Yerli ve yabancı turistlerin gözdesi Damlataş Mağarası, büyüleyici güzelliğinin yanı sıra astım hastalarına iyi gelen havasıyla da ünlüdür. Doktor kontrolünde, mağarada belli bir süre oturarak 21 günlük tedavi kürü uygulayan hastalar vardır.

 

Mağaranın havası yaz kış değişmez; sıcaklık 22 santigrat derece, rutubet yüzde 95, sabit basınç 760 mm’dir. Mağaranın havasında yüzde 71 azot, yüzde 20,5 oksijen, on binde 2,5 karbondioksit ve bir miktar radyoaktivite ile iyonlar bulunmaktadır. Mağaraya giriş ücretlidir. Çevresinde küçük bir çarşı vardır, önü ise plajdır.

 

 

 

10.      Köprülü Kanyon Milli Parkı

 

Köprülü Kanyon Milli Parkı, Antalya ili Manavgat ilçesinin 63 kilometre kuzeybatısındadır. Manavgat ilçesi sınırları içinde bulunan Köprüçay (Köprü) Nehri ve tarihi Selge Antik Kenti’nin bulunduğu yerde 366.140 dekarlık bir alanı kapsayan bu yöre, 1973 yılında Milli Park olarak ilan edilmiştir. Milli Park’ın kaynak değerini oluşturan Köprüçay’ın, Bolasan köyü ile Beşkonak arasında meydana getirdiği yarma vadi, 14 kilometre uzunluğu ve 100 metreyi aşan yüksekliği ile Türkiye'nin en uzun kanyonlarından biridir.

 

Toros Dağları'ndan doğarak doğa harikası kanyonlardan geçen Köprüçay, Serik'in güneyinden Akdeniz'e dökülür. İki tarafı dik, çıkılması hemen hemen imkânsız olan kanyonlardaki yeraltı suları ile beslenen Köprüçay, Türkiye'nin en güzel doğal rekreasyon alanlarından biridir. Nehrin batısındaki dağlık arazide bulunan antik Selge kenti; nehrin kenarındaki kaleler, su kemerleri, Roma dönemine ait köprüler ve tarihi yollar gibi pek çok arkeolojik kaynak, Köprülü Kanyon’un önemini artırmaktadır.  

 

Köprülü Kanyon Milli Parkı’nın kaynak değerleri arasında;

  • Dik duvarlı kanyonlar içinde sayısız kaynakla beslenen; yaz kış yüksek bir debiye sahip olması nedeniyle rafting ve su sporlarına elverişli Köprüçay Nehri,

  • MÖ 5. Yüzyılda kurulmuş olan antik Selge kentinin tiyatrosu, agorası, Zeus ve Artemis tapınakları, sarnıçlar, su kemerleri; Köprüçay ve Kocaçay üzerinde bulunan Oluk ve Büğrüm köprüleri ile Selge’yi Pamfilya’nın sahil şehirlerine bağlayan taş kaplamalı tarihi yolu,

  • Milli Park içinde kapladığı 400 hektarlık alanla, tüm Akdeniz Bölgesi’nin en büyük doğal servi ormanı,

  • Çok ilginç jeomorfolojik özellikli Adam (Şeytan) Kayaları,

  • Kapladığı alan içinde 150 ila 2500 metre yükseltide bulunan nadir ve tehlike altında 48 türü (44’ü endemik), küresel ölçekte tehlike altındaki 5 türü, Avrupa ölçeğinde tehlike altındaki 39 türü, ulusal ölçekte tehlike altındaki 4 türü barındıran zengin florası,

  • Dağ Keçisi, Anadolu’nun tek endemik kuş türü Anadolu Sıvacıkuşu, nesli tükenmekte olan Kızıl Akbaba, sadece bu yörede yaşayan kara semenderi türlerini barındıran zengin faunası,

  • Aziz (St.) Paul’un Anadolu’daki ilk misyonerlik macerası sırasında yürüdüğü yol olarak bilinen ve 45 kilometrelik kısmı Milli Park sınırları içinde kalana Aziz Paul Yolu sayılabilir.

 

 

Köprülü Kanyon Milli Parkı’nda dinlenme ve konaklama için, nehrin iki yanında konumlanan yeme-içme tesisleri, günübirlik ve çadır kamp kullanma alanları ile park sınırları içindeki bungalov evleriyle hizmet veren pansiyonlar bulunmaktadır. Antalya kent merkezi, ilçeleri ve Milli Park içinde rafting ve diğer etkinlikleri kapsayan programlarıyla günübirlik turlar düzenleyen seyahat acenteleri mevcuttur. Milli Park’a giriş ücretsizdir. 

 

 

 

11.      Myra Antik Kenti

 

Bugünkü Demre ilçe merkezi ve civarında yer alan Myra Antik Kenti, aynı adı taşıyan ova üzerinde kurulmuştur. Myros Nehri'nin (Demre Çayı) batısındaki ulaşıma elverişli kanal ile şehrin denizle bağlantısı sağlanmaktaydı. Kanalın diğer yanında yer alan Andriake (Çayağzı) Limanı'ndan da bölgenin deniz ulaşımı ve ticareti yürütülmekteydi. Myra Antik Kenti özellikle Likya Dönemi kaya mezarları, Roma Dönemi tiyatrosu ve Bizans Dönemi Aziz Nikolaos Kilisesi (Noel Baba) ile ünlüdür.

 

Kaya mezarları, Likçe yazıtları ve sikkeler, Myra’nın en azından İ.Ö. 5'inci yüzyıldan itibaren varlığını sürdürdüğünü gösterirler. Strabon’un verdiği bilgiye göre Likya Birliği'nin altı büyük kentinden biri olan Myra, Likçe yazıtlarda Myrrh adıyla anılır.

 

 

 

12.      Termessos Antik Kenti

 

Termessos Antik Kenti, Pisidia Bölgesi'nin Milyas olarak anılan güneybatı bölümünde, bugün Güllük adını taşıyan Solymos Dağı’nın dorukları arasındaki vadide, Anadolu’nun en eski halklarından Luvilerin soyundan gelme Solymler tarafından kurulmuş önemli bir antik kenttir. Orman içinde korunan ören yerlerinin en çarpıcılarından biri olup, aynı adı taşıyan Milli Park içinde yer alır. Antalya-Korkuteli karayolunun 24'üncü kilometresinden sola tırmanan özel yolla, Güllük Dağı’ndaki kalıntılara ulaşılabilir.

 

Şehrin tarih sahnesine çıkışı Büyük İskender’in MÖ 333 yılında kenti kuşatması ve Termesosluların güçlü bir savunma yaparak kenti teslim etmemesiyle olmuştur. İskender’in ölümünden sonra kent Ptolemyler tarafından alınmıştır. MÖ 189 yılında komşu şehir İsinda’yı zapteden Termessos’lular İsinda halkının şikâyeti üzerine Anadolu’daki Roma Kuvvetleri Komutanı Manlius Vulso tarafından cezalandırılmışlardır. Büyük ihtimalle aynı tarihlerde Termessos ile Likya Birliği arasında bir savaş da söz konusuydu. MÖ 71 yılında Roma ile arasında “dostluk ve ittifak” bulunan Termessos’un işlerinde bağımsız olduğu ve kendi kanunlarını kendileri yapacakları konusu da Roma senatosunca kabul ve tasdik edilmiştir.

 

MÖ 36’dan 25’e kadar Galatialı Amyntas’ın Pisidya’nın diğer kentleriyle Termessos’u da yönettiği bilinmektedir. Roma İmparatorluk döneminde ise şehrin bağımsızlığını koruduğu bastığı sikkelerden anlaşılmaktadır. Şehrin Bizans döneminde ve sonraki devirlerdeki durumu hakkında hiçbir bilgi bulunmamaktadır.

 

Termessos, çok sayıda tapınağa ve çok geniş mezarlık alanlarına sahiptir. Mezarlarının çeşitliliği ve bezemeleri oldukça zengindir. Bunlardan Büyük İskender döneminin önemli komutanlarından Alketas’ın mezarı (MÖ 319) ve diğerleri şehir tarihine ışık tutmaları açısından da önemlidir. Anıtsal mezarların yanında çok sayıda savaşçılıklarını betimleyen kalkan motifli lahit, mezarlık alanında oldukça geniş bir yer kaplar. Antalya Müzesi’nde Termessos’a ait en ilginç eser Lahitler Salonunda sergilenen Köpek Lahdidir. Stefanos adlı köpeğe sahibesi tarafından yazılmış şiirsel kitabe benzersiz olmasıyla ayrı bir önem taşır.

 

 

 

13.      Xanthos Antik Kenti

 

Fethiye-Kaş karayolu üzerinde, Fethiye’ye 46 kmilometre uzaklıktaki Kınık Beldesi'nde yer alan şehir, Xanthos Nehri (Eşen Çayı) kenarındaki ovaya hâkim iki tepe üzerinde kurulmuştur. İlki Eşen Çayı’nın kenarından sarpça bir kayalık şeklinde yükselen surla çevrili Likya Akropolü, ikincisi ise kuzeydeki daha yüksek ve geniş olan Roma Akropolü'dür. Likya Birliği’nin idari merkezi olarak nitelenen Xanthos’un ismi Likya dilinde yazılmış kitabelerde ARNNA şeklinde geçmektedir. HomerosSarpedon yönetimindeki Xathosluların Troya savaşlarına katıldıklarını anlatır. Ancak kazılarda elde edilen buluntular şehrin iskânını İÖ 8'inci yüzyıldan önce götürmeye imkân vermemektedir.

 

Xanthos’un her iki akropolü de değişik örgü sistemlerinin görüldüğü sur duvarları ile çevrilidir. Likya akropolünün kuzeyinde Roma Devri Tiyatrosu yer alır. Xanthos’un en ilginç kalıntıları, tiyatronun batısında konumlanır. Bunlardan ilki yüksek dikdörtgen yekpare kaide üzerindeki ölü ailesi ile yanındaki kadın gövdeli, kuşkanatlı yaratıklar olan ve ölülerin ruhlarını gökyüzüne taşıdıklarına inanılan “Harpy” kabartmalarına sahiptir. Bugün orijinal kabartmaları, Biritish Museum’da sergilenen Harpy Anıtı, İÖ 5'nci yüzyıla tarihlenmektedir. Bu anıt mezarın yanında 4'üncü yüzyıla ait diğer bir kaideli Likya lahdi yer almaktadır. Tiyatronun bitişindeki kare şekilli geniş alan ise üç yanı dükkânlarla çevrili Roma Devri Agorası'dır. Agoranın kuzeydoğu köşesinde, Harpy Anıtına çok benzer, yekpare dikdörtgen gövdesinde Likya ve Grekçe dilinde yazılmış kitabe yer alan İÖ 5'nci yüzyıla ait anıt mezar yükselir. Anıtın gövdesindeki kitabe günümüze dek bulunmuş Likya dilindeki en uzun kitabe olup, Kherei adlı Xanthos’lu prensin serüvenlerini anlatmaktadır. Roma Akropolü'nde de birçok kaya mezarı ve kaideli mezarı yan yana görmek mümkündür. Bu alanın güney eteklerde yer alan, Aslanlı Mezar, Pa vaya ve Merehi lahitlerinin kaideleri dışında tümü British Museum’da sergilenmektedir. Günümüz kalıntılarına çıkan rampanın sağ kenarında sadece temelleri kalmış olan İÖ 4'üncü yüzyıla ait tapınak planlı Nereid Anıtı da British Museum da sergilenen Xanthos’un ünlü anıtlarından biridir. Xanthos örenyeri, Likya uygarlığının özgünlüğü ve kazılarda elde edilen buluntuların önemi nedeniyle UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesi'ne dâhil edilmiştir.

 

 

 

14.      Alanya Müzesi

 

Alanya Arkeoloji Müzesi, 1967 yılında ziyarete açılmıştır. Alanya Kalesi'ne çıkış yolunun başlangıç noktasında, kent merkezinde yer alan müzenin bahçe girişi Damlataş Caddesi üzerindedir.

 

Müze, 2012 yılında tamamlanan yenileme çalışmaları kapsamında, Alanya ve çevresinin tarihini yansıtacak uygun bir kurgu ile yeniden tasarlanmıştır. Müzede Arkaik, Klasik, Roma ve Bizans dönemlerine ait bronz, mermer, pişmiş toprak, cam ve mozaik buluntular; sikke koleksiyonları ile Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait Türk-İslam eserleri sergilenir.

 

Alanya Müzesi’nin en ünlü eseri MS 2. yüzyıla tarihlendirilen, 52 santimetre yüksekliğindeki bronz (tunç) döküm Herakles Heykeli’dir. Herakles bir elinde asası ve kolunda aslan postu ile tasvir edilmiştir. Müzenin sembolü olan bu heykel, kendi adını taşıyan ayrı bir salonda sergilenmektedir.

 

Müzede, Alanya çevresinde bulunarak sergilenen en eski tarihli eser ise MÖ 625 yılına ait Fenike dilinde bir taş yazıttır. Alaeddin Keykubad’ın unvanlarının bir arada verildiği yıldız şeklindeki çini de müzedeki nadide eserler arasındadır.  

 

 

 

15.      Antalya Müzesi

 

Antalya Müzesi, 1922 yılında, Süleyman Fikri Erten tarafından Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bölgeye gelen işgal güçlerinin yağmasından kurtarılan eserlerin korunması amacıyla kurulmuştur. İlk olarak, Kaleiçi’nde bulunan Alaaddin Camisi içinde, daha sonra ise Yivli Cami’de yer alan Müze, 1972 yılında bugünkü binasına taşınmıştır. Antalya Müzesi, bugün 30 bin metrekarelik bir alanda 14 sergi salonu ile heykel ve değişik eserlerin sergilendiği açık hava galerileri ve bahçeden oluşmaktadır. Antalya Bölgesi’nin sınırları içerisinde yer alan üç antik kültür bölgesi olan Likya, Pamfilya ve Pisidya’nın önemli bir bölümü Antalya Müzesi’nin sorumluluk alanına girmektedir.

 

Antalya Müzesi, bir arkeoloji ve tarih müzesi olup aynı zamanda bölge müzesi olarak da nitelendirilebilir. Koleksiyondaki eserlerin büyük bölümü bölgede yapılan kazılardan elde edilmiştir. Salonlarda, Antalya topraklarının binlerce yıllık geçmişini yansıtan, kronolojik ve yer yer konularına göre sergilenen eserler görülebilir. Özellikle Perge’de bulunan Roma Dönemi eserleriyle ve müze kurtarma kazılarından ortaya çıkan ilginç ve ünik buluntularıyla Antalya Müzesi, dünyanın en önemli müzeleri arasında sayılmaktadır. Müze, 1988 yılında “Avrupa Konseyi Yılın Müzesi” ödülüne layık görülmüştür.

 

 

 

16.      Mavi Mağara

 

Kaş'a 18 kilometre ve Kalkan'a 6 kilometre uzaklıkta olup, Kaputaş Plajı'na gelmeden yaklaşık 600 metre öncedir. 1972 yılında Jeolog Dr. Temuçin Aygen tarafından bulunmuştur. 50 metre uzunluğunda, 40 metre genişliğinde ve 15 metre yüksekliktedir. Farklı odacıkları ve kanalları olan oldukça büyük bir mağaradır. İç ve dış galeriler olarak ikiye ayrılan mağara, ismini, dış kısımdaki dehlizlerden içeri giren mavi ışıktan alır. Hava boşluğuna çıkış yapmaya imkan veren iç galerilerin ise tamamı karanlıktır. Mağaranın hem iç hem de dış galerilerinde yumuşak mercan oluşumları ve canlı çeşitliliği dikkat çeker. Döneme bağlı olarak iç galerilerde karides sürüleri görülmektedir. Hem derinlik seviyesi hem de yapısı ile her seviyede dalıcıya mağara dalışı yapma imkanı tanımaktadır.

 

Mavi Mağara Ziyaret Saatleri: Bölgeye özel tekne turları düzenlenmektedir. Ziyaret gün ve saat kısıtlaması yoktur.

 

Mavi Mağara Giriş Ücreti: Ücretsiz

 

 

 

17.      Alanya Kalesi

 

Denizden ve karadan zor ulaşılabilirliği ve doğal korunaklı oluşu nedeniyle tarih boyunca kesintisiz yerleşim görmüş olan Alanya Kalesi Anadolu’yu süsleyen yüzlerce kaleden bugün ayakta kalabilmiş, en iyi korunmuş Ortaçağ kalelerinden birisidir.

 

Kale 6,5 kilometreyi bulan surların uzunluğu, 140’ı bulan burçları, içindeki 400’e yakın sarnıcı, görkemli, yazıtlı ve bezemeli kapıları ile bir açık hava müzesi görünümündedir. Surlar Kızılkule’den başlayarak planlı bir şekilde Ehmedek, İçkale, Adam Atacağı, Cilvarda Burnu üstü, Arap Evliyası Burcu ve Esat Burcuna inerek Tophane ve Tersaneyi geçip başladığı yer olan Kızılkule’de son bulur.

 

 

 

18.      Side Antik Tiyatro

 

Side Antik Tiyatro, Side Antik Kenti'nin yer aldığı yarımadanın daraldığı kesimde ve kentin merkezinde yer almaktadır. Tiyatronun Helenistik Dönemin bir öncü yapısı olduğu halen kanıtlanabilmiş değildir. Yapı plan açısından Helenistik gelenekte yarım daireden taşan biçimde yapılmış olmasına karşın inşa tekniği açısından Roma mimarisi geleneğinde yapılmıştır.

 

Tiyatroda Caveanın (oturma sıraları) diazomaya (basamakların ortasındaki yol) kadar olan kısmı bir yamaca yaslanmış; üst kısım ise tonozlar üzerinde eğimli olarak şekillendirilmiş düzleme oturtulmuştur. Tiyatro bu özelliği ile Anadolu'nun özgün örneklerindendir.

 

Sahne binası üç katlıdır. Süslemelerinde Antoninler Dönemi barok özelliği görülmektedir. Birinci katın podyumunda Dionysos Frizi yer alır. Frizde şarap tanrısı ve tiyatronun hâkimi Dionysos'un hayatı, batıdan doğuya doğru kronolojik olarak anlatılmakta ve doğu uçta Gigantomakhia ile sonuçlanmaktadır. Sahne binasının cephesi, mimari süslemeler ve heykellerle oldukça hareketlendirilmiştir.

 

 

 

19.      Uçansu Şelalesi

 

Uçansu Şelalesi Antalya’ya 70 kilometre uzaklıkta, Kayabükü Köyü ile Eskibağ Köyü'nü ayıran çizgidedir. Antalya-Serik-Alanya karayolu üzerinde, Abdurrahmanlar-Gebiz kavşağından sapılarak ulaşılır. Gebiz Beldesi’ne bağlı Akçapınar Köyü'ndeki bu tabiat harikası, Gebiz’den sonra 17 kilometre mesafededir. Bu bölümdeki yol, stablize olup özellikle bahar aylarında su, bazı noktalarda araçlara geçit vermeyebilir. Toroslardan gelen su iki kez, her biri 25-30 metre yükseklikten, yeşillikler içine dökülür. Aslında dökülmekten öte süzülür; yavaş yavaş düşer de denebilir. Bu yüzden şelaleye, Uçansu ismi verilmiştir.

 

 

 

20.      Karain Mağarası

 

Karain Mağarası Antalya'nın 30 kilometre kuzeybatısında eski Antalya-Burdur karayoluna 5-6 kilometre uzaklıkta bulunan Yağca Köyü sınırları içinde yer alır.

 

Türkiye'nin en büyük doğal mağaraları arasında olan Karain Mağarası, önünde bulunan traverten ovasından 150 metre, denizden ise 430-450 metre yüksekliktedir.

 

Mağara, Alt Yontmataş'tan başlayarak, Orta ve Üst Yontmataş evreleri, Neolitik, Kalkolitik, Eski Tunç gibi Prehistorik Çağlarda ve Klasik Çağda insanlar tarafından sürekli bir biçimde iskan edilmiştir. Bunun doğal bir sonucu olarak da yaklaşık on bir metreyi bulan kalın bir kültür dolgusu içermektedir.

 

Ancak mağaranın en uzun süren ve en önemli iskânı Paleolitik (Yontmataş Çağı) dönemde olmuştur. Daha çok Adak Mağara (tapınak) olarak kullanılan mağaranın alnı ve dış duvarları üzerinde Grekçe kitabe ve nişler bulunmaktadır. Karain Mağarası'nda yapılan kazılarda elde edilen arkeolojik buluntular, Antalya Müzesi'nde ve mağaranın hemen yakınında bulunan Karain Müzesi'nde sergilenmektedir.

 

Mağaranın girişine ulaşmak için ziyaretçi karşılama noktasından itibaren 470 basamaklı bir merdiveni çıkmanız gerektiğini hatırlatalım. Ancak mağaraya girdikten sonra yaşayacağınız benzersiz deneyim, bu küçük zahmetin karşılığını fazlasıyla verecektir.

 

 

 

21.      Alanya Atatürk Evi Müzesi

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün 18 Şubat 1935’te Alanya’ya yaptığı ziyaret sırasında bir süre kaldığı evdir. Ev, sahibi Tevfik Azakoğlu tarafından Kültür Bakanlığı’na bağışlanarak 1987 yılında müze haline getirilmiştir. 19'ncu yüzyıl Türk mimarisinin özelliklerini yansıtan bahçe içinde üç katlı binanın giriş katında Atatürk’ün kişisel eşyaları, fotoğraflar, Atatürk’ün Alanyalılara gönderdiği telgraf ve diğer tarihi belgeler sergilenmektedir. Üst katın odaları ise geleneksel bir Alanya evinin etnografik eşyalarıyla donatılmıştır.

 

 

 

22.      Dim Mağarası

 

Alanya’nın 12 kilometre doğusunda bulunan Cebel-i Reis Dağı'nın yamacındadır. Mağaranın denizden yüksekliği 232 metredir. 1998 yılında açılan mağara, Türkiye’nin ziyarete açılan ikinci büyük mağarasıdır. Bir milyon yıl yaşında olduğu tahmin edilmektedir. İki ayrı koldan dağın içinde ilerleyen mağaranın kollarından biri 50, diğeri 360 metredir. Sarkıt ve dikitlerden oluşan mağaranın dip kısmında küçük bir göl vardır. Merdivenlerle inilip çıkılan mağaranın içindeki ortam, fantastik film dekorlarını andırmaktadır. Mağara gezisinden sonra, yamaçtan yürüyerek aşağıdaki Dim Çayı vadisine gidilebilir. Aynı şekilde Dim Çayı kenarındaki piknik yerlerinden de mağaraya tırmanma yürüyüşü yapılabilir. Mağaranın bulunduğu yamaçtan Alanya Kalesi’nin panoramik görüntüsü izlenmektedir.

 

 

 

23.      Kocain Mağarası

 

Kocain Mağarası anıtsal sarkıt ve dikitleri ile tabiat tarihini, tarih öncesi buluntuları ve okunabilen yazıtlarıyla da Antalya ile çevresinin tarih ve arkeolojisini yansıtan en önemli mağaralardan bir tanesidir. İlk kez 1919 yılında keşfedilen mağaradaki arkeolojik araştırmalar 1946 yılından sonra çeşitli dönemlerde Ankara Üniversitesi Dil, Tarih, Coğrafya Fakültesi Prehistorya Bölümü'nden Prof. Dr. İ. Kılıç KÖKTEN tarafından yapılmıştır. Speleollojik yönden ilk araştırması ise 1972 yılında Dr. Temuçin AYGEN ekibi ve Fransız mağaracılar tarafından gerçekleştirilmiştir. İçinde bulunan dev sarkıt-dikitler ve kar beyazı oluşumları ile doğa harikası olan mağaranın giriş ağzı yaklaşık 20 metre yüksekliğinde ve 75 metre genişliğindedir. Uzunluğu ise 633 metre olup ana hatlarıyla iki büyük salondan oluşmakta, tavan yüksekliği yer yer 80 metreye varmaktadır. Prehistorik Dönem'den Bizans Dönemi'ne kadar bölge arkeolojisine ışık tutan mağaranın okunabilen yazıtlarından erken Hıristiyanlık döneminde de dinsel bir işlevi olduğu anlaşılmaktadır.

 

Kocain Mağarası Ziyaret Saatleri: Ziyaret gün ve saat kısıtlaması yoktur.

 

Kocain Mağarası Tatil Günleri: Her gün ziyaret edilebilir.

 

Kocain Mağarası Giriş Ücreti: Ücretsiz 

 

 

 

24.      Dim Çayı

 

Torosların eteklerinden başlayan 60 km’lik yolculuğunu, Alanya’nın güneyindeki Tosmur ve Kestel Mahalleleri sınırlarında Akdeniz’e dökülerek tamamlayan Dim Çayı; oluşturduğu vadi boyunca sergilenen doğal güzellikler, yaz-kış serinliğini koruyan havası ve suyuyla, ilçeye gelen turistlerin uğramadan dönmediği ziyaret noktalarından biridir. Alanya ilçe merkezine yaklaşık 15 km mesafede bulunan Dim Çayı’na ulaşmak için sahil bölgesindeki yol ayrımlarından sonra katedilen ve kuzeye uzanan yol boyunca, çay kenarında konumlanmış çok sayıda restoran, kafe, çay bahçesi vb. tesis bulunmaktadır. Bu tesisler, özellikle Akdeniz’in sıcak yaz günlerinde bölgeye gelen çok sayıda turiste, havuzlarda yetiştirilen alabalık başta olmak üzere, zengin menüye sahip yeme-içme hizmetiyle birlikte, Dim Çayı’nın serin sularında yüzme, balık tutma ve su üzerinde, vadi yamaçlarında inşa edilmiş çardaklarda dinlenme olanağı sunmaktadır. Vadinin ortasında, Dim Çayı üzerine inşa edilmiş olan Dim Barajı ve baraj gölü çevresinde de çeşitli alternatif turizm etkinlikleri yapılabilmektedir. Zorluk derecesi 1–2 olmak üzere, göl üzerindeki Ak Köprü mevkiinden başlayıp 5,5 km’ilk bir parkurda tamamlanan raftingin yanı sıra, bölgede düzenlenen jeep safari,  atv  safari, bisiklet ve doğa yürüyüşü turlarıyla Torosların eteklerindeki doğal güzellikleri keşfetmek, vadinin doğu yamacında bulunan Dim Mağarası’nı ziyaret ederek buradan yeşille bütünleşik, eşsiz vadi manzarasını seyretmek mümkündür. Dim Çayı yılın her döneminde, giriş ücreti ödenmeksizin ziyaret edilebilir; kış aylarında, bölgede bulunan özel tesislerin açık olanlarından hizmet alınabilir.

 

 

 

25.      Elmalı Müzesi

 

Antalya'nın 111 kilometre güneybatısında yer alan Elmalı ve çevresi, kendine has stratejik ve coğrafi konumu ile Neolitik Dönem'den günümüze dek, kesintisiz olarak pek çok uygarlığın gelişmesine sahne olmuştur. Bölgede yapılan arkeolojik araştırmalar ve kazılar sonucu ortaya çıkarılmış olan yerleşim yerleri, mezarlar, mimari bulgular ve buluntular bölgede oldukça yüksek ve farklı kültürlerin varlığına işaret etmektedir.

 

Türkiye’nin arkeolojik ve tarihi müzeleri arasında önemli bir yere sahip olan Elmalı Müzesi'nde bölgenin tarihini aydınlatan çok önemli arkeolojik eserler sergilenmektedir. Elmalı Müzesi, Gündoğan Mahallesi, İbrahim Elmalılı Caddesi üzerinde bulunan Eski Hükümet Konağı'nda kurulmuştur. Yapı içinde müze ihtiyaçlarına uygun biçimde değişiklik yapılarak üçü zemin, sekizi birinci katta olmak üzere on bir adet teşhir salonu oluşturulmuştur. Teşhir tanzim çalışmaları Antalya Müzesi Müdürlüğü'ne bağlı olarak 2011 yılı başında tamamlanan müze, 13.06.2011 tarihinden itibaren ziyarete açılmıştır. Müze, açık hava galerisi olan bir bahçeye de sahiptir.

 

Müze binasının giriş katında idare bölümü ve girişin sol yanındaki I No.lu salonda yer alan 8 vitrindeki sergileme, geç kalkolitik döneme ait Bağbaşı Eserleri ile başlatılmış; Karataş Semayük’ün ilk Tunç Dönemi Eserleri ile devam ettirilmiştir. Yine aynı katta aynı dönemlere ait mezar ve depolama kaplarından seçilmiş örnekler sergilenmektedir. 3 No.lu salonda Karataş Semayük mezarlık alanında bulunmuş olan 3 adet küp mezar, özgün konumlarda sergilenmiştir. I. katın sağ yanında, 1 No.lu teşhir salonunda, Hacımusalar, Höyük ve Karaçakır kazılarında bulunan eserler teşhir edilmiştir. Diğer vitrinlerde Karaburun, Kızılbel ve Bayındır Tümülüsleri kazılarında elde edilen buluntular sergilenmekte; 3 No.lu salonda Likya şehir sikkeleri ve Roma imparatorluk sikkeleri; I. katın sol yanında, 5 No.lu salonda ise İ.Ö 5. yüzyıl Elmalı definesine ait imitasyon örnekler sergilenmektedir.

 

 

 

26.      Kaleiçi

 

Antalya’nın eski kent merkezi; eski ve yeninin güzelliğinin buluştuğu Kaleiçi, içten ve dıştan surlarla çevrilidir. Bazıları günümüze dek ayakta kalan bu surlar, 2 bin yılı aşkın burada yaşamış çeşitli medeniyetler tarafından inşa edilmiştir. Surların içinde, limana giden dar sokakların etrafına dizilmiş geleneksel evler vardır. Bir cephesi sokağa, diğer cepheleri bahçeye bakan iki ya da üç katlı evler, eski Antalya’nın atmosferini mükemmel bir şekilde yansıtır.

 

Kaleiçi’ndeki antik liman, şimdilerde modern yat limanı olarak kullanılmaktadır. Yat limanı ve antik kent, birlikte, pek çok ressam, yazar ve şaire ilham veren muhteşem bir manzara ortaya çıkarmışlardır. Yat limanının çevresindeki restoran ve kafelerde deniz manzarası eşliğinde içeceğinizi yudumlayabilir ya da günübirlik gezi tekneleriyle, falezler boyunca keyifli bir yolculuğa çıkabilirsiniz.  

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı, 1984 yılında günümüzde koruma altına alınmış olan Kaleiçi’nde yapılan restorasyon projesi ile FIJET (Uluslararası Turizm Yazarları Birliği) tarafından Altın Elma Turizm Oskar ödülüne layık görülmüştür.

 

Otel, pansiyon, restoran ve bar gibi yeme – içme, konaklama ve eğlence tesislerine dönüştürülmüş tarihi binaları; begonvillerle süslü, her bir köşesi keşfedilmeyi bekleyen güzelliklerle dolu sokakları; yöresel ürünler ve hediyelik eşyaların satıldığı birbirinden renkli dükkanlarıyla Kaleiçi, Antalya’nın kalbi ve turistik cazibe merkezidir.

 

 

 

27.      Altınbeşik - Düdensuyu Mağarası

 

Altınbeşik Mağarası Antalya İli, İbradı (Aydınkent) ilçesine bağlı Ürünlü Köyü'nün doğusunda, derin ve sarp Manavgat Vadisi'nin batı yamacında bulunmaktadır. Toplam uzunluğu 2 bin 500 metre olan mağaranın girişe göre en yüksek noktası 101 metredir. Yatay ve kısmen aktif mağaradır. Mağaranın alt ve orta seviyesinin zaman zaman aktif olması nedeniyle kurak mevsimlerde de mağarada büyük ölçüde göletler oluşmaktadır. Üst seviye devamlı kurudur.

 

Mağara havası çok rutubetli ve ısısı 16-18 derece civarındadır. Altınbeşik Mağarası Türkiye’nin en güzel mağaralarından biridir. Çevrenin karstik topografyası ve çam ormanları güzel bir manzara oluşturmaktadır. Çok uzun ve büyük bir yeraltı sisteminin çıkış ucunda bulunmaktadır. Kızılova, Kambos ve Söbüce suyunu çeken bu büyük sistem, Oruç Düdeni Mağarası altında Altınbeşik-Düdensuyu Mağarası’nda son bulur. Böylece bu büyük yeraltı su sistemi, kuş uçuşu 100 kilometreden fazla uzunluğu ile dünyadaki en uzun ve büyük karst sistemlerinden biridir. Mağara içinden çıkan su Beyşehir Gölü ile bağlantılıdır. Su içinde kaldığı için mağarada gezinti, sandal ve kayıklarla yapılmaktadır.

 

 

 

28.      Aspendos Su Kemerleri

 

Aspendos Antik Kenti, Antalya’nın Serik ilçesindedir. Kentin bir mühendislik harikası olan su kemerleri, şehrin su ihtiyacını karşılamak için Roma İmparatorluk Dönemi’nde inşa edilmiştir. MS 2. yüzyıla tarihlenen kemerler, kentin anıtsal yapılardan biridir.

 

Kaynak suyu, Aspendos’a kuş uçumu yaklaşık 15 kilometre uzaklıktaki, Gökçepınar mahallesinde bulunan Pınarbaşı’ndaki iki kaynaktan; kanal, köprü ve tüneller vasıtasıyla getirilmiştir. Kent merkezine yakın bölümü kesintisiz 2 kilometre boyunca takip edilebilen kemerler, Akdeniz coğrafyasında, günümüze kadar korunarak gelebilen nadir örneklerdendir.

 

Aspendos Su Kemerleri’nin yaklaşık 30 metre yüksekliğe ulaşan iki adet hidrolik rezervuarı ve neredeyse tamamı ayakta olan kemer köprüsü fazlasıyla etkileyicidir. Devşirme olarak kullanılmış bir yazıtta, Tiberius Claudius İtalicus’un yaklaşık 2 milyon denarii karşılığında para bağışlayarak su kemerini yaptırdığı belirtilmektedir. Bu durum netlik kazanmamakla birlikte konu hakkında epigrafik araştırmalar sürmektedir. Bununla birlikte daha sonraki dönemlere ait farklı kullanım izleri de saptanmıştır.

 

UNESCO Dünya Miras Merkezi tarafından yapılan değerlendirme sonucunda, “Aspendos Antik Kenti Su Kemerleri ve Tiyatrosu”nun, 2015 yılı itibariyle, UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesine kaydedilmesi uygun görülmüştür.

 

 

ANTALYA'DA NE YENİR - İÇİLİR?

 

İsim *
Mesaj *